Fotoğrafım
Istanbul, Türkiye
Hassas yürekler taşıyoruz. Camdan, çatlayan, buğulanan, kırılan.. Candan dost aramamız da bu yüzden. Camdan anlayan..

9 Şubat 2009 Pazartesi

Bu öykü bu ülkede, hatta bu dünyada bile geçmemektedir. Anlatılan olaylar ve kişiler gerçek değildir. Tümüyle hayal ürünüdür.


Tarih: 2209
Bir ultra modern bir alışveriş merkezi kurulmuş marsın tam göbeğine. Marslıların bürokratik engellemeleri yüzünden 231 senedir bitirilmeye çalışılan alışveriş merkezi nihayet bitmiş.

Ruhsat almak için Mars İmar Müdürlüğüne başvurulmuş. Bir heyet gelip kontrol edecek demişler.

Heyet geleceği anı bildirmiş, biz de bir heyet oluşturmuş bekliyoruz onları.
Bir yoğuşmalı enerji topu beliriyor girişte. Tırıs tırıs, zeminin az üstünden uçan kaykaylarımızla gidiyoruz enerji topunun belirdiği yere. Yoğuşmalı enerji topunun içinden Mars Belediyesinin İmar Müdürü ve diğer ilgililer beliriyor. İmar Müdürü bir belediye çalışanı değil, bir ışık kümesi sanki, öyle nurlu bi yüzü var.

Hep beraber, önce alışveriş merkezini geziyoruz. Sonra iş merkezinin 800 katını tek tek gezeceğiz.

Heyetin en memur tipli memuru, elinde bizim binanın planları, nur yüzlü müdüre izah etmekte bişeyleri.

Müdür kafasını salladıkça ışık huzmeleri dağılıyor etrafa. Gözümüzü alıyor bu kadar ışık.

Kendi aralarında kaş göz işaretiyle anlaşıyorlar. Bu marslıların acayip bir dili var, çözebilene aşk olsun. Bizim heyet de birbirinin gözüne bakmakta ama, kimse diğerinin ne dediğini anlayamıyor. İnsanoğlu iletişimde marsın çok gerisinde kalmış. Sadece, her birimiz diğerinin ödünün koptuğunu anlayabilecek yetkinlikte. Boru mu bu. Mars Belediyesi İmar Heyeti.
İletişemesek de biliriz.
Bir kaş kaldırmayla binayı yerle bir eder.

Mars Belediye heyetinin en memur tipli memuru:
—Müdürüm yüksek müsaadelerinizle diyerek abartılı bir saygı gösterisinde bulunup öne çıkıyor.
— Arkadaşım bu projede 280 dükkan görünüyor ama numaratajda 296 dükkan gözüküyor nasıl oldu bu, nerde bunun proje tadilatı diyor.
Ben atılıp:
—Biz o fazla 16 dükkânı belediyenize gelir olsun diye şeyttirdik diyorum.
O nur yüzlü imar müdürü bir anda alev topları saçmaya başlıyor etrafa.
—“Ne diyon sen” diye bir top gürlemesi duyuyoruz.
Ben Genel Müdürümün gövdesini kendime siper edip omuzu üzerinden:
—He he şaka yaptım müdürüm. Valla şaka, bak bi de fıkra anlatiim mi? Bi gün Nasrettin Hocanın biri yolda gidiyomuş derken, ikinci bir top gürlemesi geliyor.
—Belediyeye rüşvet mi teklif ediyon.
Genel müdürüm devreye giriyor.
— Yok canım daha neler. Ne rüşveti. Bir hata var demek istedi counsellorımız.(counsellor=ben "hanım kız" manasında) Diyor ama dinleyen İmar Müdürünü nerde bulalım. Heyet hatayı düzeltmemizi söyleyip geldikleri gibi bir yoğuşmalı enerji topuna binip gidiyor.

İki saat sonra patronluk makamı:

Olanları patrona anlatıyor genel müdür.
Patron kızıyor ama gene de çözüm yanlısı
- Ülen Bülent sana 10 senedir öğretemedim bu işleri, adamları ikna edicen bi şekilde diyor.
Bülent: ( yani Genel müdürüm)
—Adamlar tek tek dükkân saydı patron. Mecbur yıkıcaz o 16 dükkânı, Nasıl ikna edim ben koskoca belediyeyi diyor.

Ben atlıyorum lafın ortasına. Daha geçen gün, İtfaiye müdürü teftişe geldiğinde size:
— Bizim teşkilatın acilen 12 tane dil üstü bilgisayarla kameralı cep telefonuna ihtiyacı var. Tanıdık bi elektronikçi var mı dünyada, varsa senin kartınla bi gitsek. Dedi ya diyorum.
Bülent "kes sesini" bakışı fırlatıyor bana. İletiştik, anladım.
Patron:
— Oolum önce bi tatlılıkla halletmeye çalış. Çağır bizim boyuta adamı, yidir içir, karıya kıza götür, "Bi arzun varsa emrin olur müdür abi" felan de... Marslı olmaylan, bu da Cenab-ı Allahın bir kulu diil mi canım, vardır elbet bi zaafı, dese de Bülent ikna olmuyor ki marslıları ikna etsin.

Patron kızıyor Bülent’e, kovuyor odadan. Bülent geri geri gidip odadan çıkmaya hazırlanırken ben de ayaklanıyorum.
—Otur diyor patron. Bunu da anlayıp Oturuyorum.
—Kızım bunları sen ikna edeceksin. Diyor.
— Ama ben adamlarla pavyona nasıl giderim demeye kalmadan.
—Ara şunları diyor. Jüpiterde falan bi yerde buluşun. Ne istiyolarmış bi sor bakalım.
—Emrin olur patron. deyip çıkıyorum odadan.
Arıyorum Mars Belediyesi İmar Müdürünü. Anlatıyorum durumu.
—Böyleyken böyle müdürüm. Azcık yer arttı, bi boşluk kaldı ortada bi yerde, çirkin oldu o boşluk, biz de çevirdik etrafını. Fekat emin olun kötü niyet yok. Masrafı neyse veririz. Yapalım şu ruhsatlama işini.
—Bu işler telefonla olmaz. Diyor nur yüzlü, top gürlemesi sesli müdür.
Gidiyoruz makama:
Laf lafı açıyor. Geçinmenin zorluklarından, marstaki emeklilerin durumundan söz ediyor.
— Şöyle köşede bi 50 bin mars liram olsa emeklilikte rahat ederim ama bu maaşla nasıl biriktiririm o kadar parayı diyor.
İçim acıyor marslı memurların haline. Çek defterini çıkarıyorum.
—iki de benden olsun müdürüm deyip yaşlı gözlerle, Yazıyorum 52 bin mars liralık çeki veriyorum hamiline. Ağlaya ağlaya dönüyorum şirkete.

Haa bizim ruhsat mı? Bi yanlış sayma durumu olmuş. Bütün suç memur kılıklı memurda. Mars Belediye Başkanının imzasını bekliyor. İmzalasın, ışınlayacaklar.

6 yorum:

uctemmuz dedi ki...

Houston, Mars'ta da hayat yokmuş, geri dönüyoruz.:)

.. dedi ki...

hahahaha 8))))
atila atalay tadında okudum 8)
hem de tabi canııımmmm
elbet hayal mahsulü olacak
yok artık!!!

Adsız dedi ki...

mars..

demek oraya gidince yadırgamayacağız..

atalet

kayipsimurg dedi ki...

ÜÇÜMTEMMUZUM:
Haklısın valla. Bunlarınkine hayat mı diyon.

SAK...:
Valla bu büyük iltifat, saol:) Utandım şimdi..
En az A.A. kadar hayal mahsülü bu öykü:)

ATALET:
Biz her memlekete ayak uydururuz. Olmadı gittiğimiz yeri uydururuz. Millet olarak böyle bir potansiyel var:)

Els dedi ki...

Bedankt voor je bezoekje.
Groeten Els

geçkalmadımki dedi ki...

Ayyy iyiki biz Marsta yaşamıyoruz, çok şükür bizde hiç olmaz ööle şeyler..
Bide nerdesin sen :))
naapıyooon...
heyecen yaptım :))
du bakalım sabah ola hayrola...

 
bu blog "atalet"le yapıldı