Dün bir düş gördüm.
Ülkemin Başbakanı Danıştay’a sahip çıkıyor, türban kararından sonra ’Bunlar bu gidişle evin içine de karışacaklar’, ’Efendi bu senin işin değil, Diyanet’in işi’, ’Yasamada, yürütmede bazı adımları atarız ama yargıdaki adımı bizim atmamız mümkün değil. Açık konuşuyorum, Danıştay’da bir çok engelle karşı karşıyayız’ diyenleri hukukun üstünlüğünü tanımaya çağırıyordu.
Ülkemin Başbakanı, yargı kararlarına saygı duymayı herkesin içine sindirmesi gerektiğini söylüyor, Can Dündar’ın dediği gibi ’saldırganlığa zemin hazırlamamak için Başbakan nasıl konuşmalı’nın dersini veriyordu.
Ülkemin savcıları, insan onuruna sahip çıkıyorlar, soruşturmaların gizliliği konusunda büyük duyarlılık gösteriyorlardı.
Sabahın erken saatlerinde evlerinin arandığı, anlatımların yandaş basına aktarıldığı, devlete yıllarca hizmet etmiş kişilerin göz altına alınma sürecinde örselenmiş ruhların bırakıldığı, ceplerinde kalbi kırık ömürler ve tansiyon hapıyla dolaşmaların yaratıldığı dönemleri kınıyorlardı.
Geleceğin Türkiyesi soruşturmasının savcısı, insan onurunu güvence altına alan bütün kuralların, insan hakları kapsamında olduğunun dersini veriyordu.
Dün bir düş gördüm.
Namusun yalnızca kadınlarda bulunması gereken bir değer olmadığı, kadınlarımızın, genç kızlarımızın töre cinayetlerine kurban gitmediği, Güldünya’nın, Şemse’nin, nicelerinin adının soğuk mezar taşlarına yazılmadığı, pervasız esintili sabahlarda çocukların örselenmediği, ırk, renk, etnik köken, uyruk, din, cinsiyet ya da cinsel yönelim ayrımının olmadığı, etnik ve kimlik baskının yapılmadığı, yaşı bir gecede büyütülüp idam edilen gençlerin bulunmadığı, ’asmayalım da besleyelim mi’ diyenlerin devlet büyüğü muamelesi görmediği, borsanın, doların, silah, ilaç sanayinin emperyal güçlerin egemen olmadığı, özelleştirme adı altında rant transferlerinin yapılmadığı, Cumhuriyet’in özellikle son yıllarda elden çıkarılan kazanımlarının gerçek sahiplerine, halka döndürüldüğü, korku tünelinden özgürlüğün aydınlığa çıkan, sorunlarını demokratik parlamenter rejim içinde çözün, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye gördüm. Bu düş Obama’nın düşü değil, bizim düşümüz. Ulaşmak uzun soluklu olsa da bu düşün gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Biliyorum ki, sizler de inanıyorsunuz. Bu inancımızı bir kez daha paylaşmak üzere Anıtkabir’e, Mustafa Kemal’e gidelim."
Danıştaya yönelik saldırının 3. yılında "Danıştay’a Yapılan Saldırının Yıldönümü ve Yargı Şehidi Mustafa Yücel Özbilgin’i Anma Günü" dolayısıyla Danıştay’da düzenlenen törende Danıştay 5. Dairesi Başkanı Salih Er'in yaptığı konuşma metnidir.
Sayın Salih Er hala düş görebiliyor, ne güzel.
Bense düş görmeye korkuyorum.
Korkuyorum sabaha karşı gördüğüm düşleri bir soruşturmanın kanıtı olarak elimden alırlar diye,
korkuyorum düşlerin bile karanlıklarda boğulacağı günler çok yakın diye,
korkuyorum devleşmiş bir insanı imam akladı diyen mentaliteden,
korkuyorum adaletin sadece bazı kişilerin mülkünün temeli olmasından...
Korkuyorum...
- kayipsimurg
- Istanbul, Türkiye
- Hassas yürekler taşıyoruz. Camdan, çatlayan, buğulanan, kırılan.. Candan dost aramamız da bu yüzden. Camdan anlayan..
21 Mayıs 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
ben de
güzel bir düş diye yatarsın, kabusla kalkarsın.
üf.
ben de...
kabustur aslında içinde olduğumuz..
uyanırım diye umuyorum...
atalet
korkuyor(d)um.
bir hukukçudan bu yazı...
korkularımı daha da artırdı:(
bu ara ne haber ne de gazete takip edebiliyordum.bu konuşma metninden haberim yoktu, iyi ki buraya almışsın. Herşeye rağmen güzl düşler görmeli ve aydınlık yarınlar hayal etmeliyiz...değil mi.
ah be aslanım ah
aslanlar gibi yazmışsın
dilimiz olmuşsun..
Yorum Gönder