Fotoğrafım
Istanbul, Türkiye
Hassas yürekler taşıyoruz. Camdan, çatlayan, buğulanan, kırılan.. Candan dost aramamız da bu yüzden. Camdan anlayan..

21 Ekim 2008 Salı

Affedersiniz, siz yüzde kaç insansınız?

Hayır, vicdan sızlatan kimi olayların faillerine karşı içimizden sorduğumuz ironik bir soru değil bu. Karşımızda ne idüğü belirsiz bir canlıya sorma olasılığımızın olduğu bir sorudan söz ediyorum

Yıl 2111 ve Mevsim Sonbahar
Kerem ile Aslı Nikah Dairesine gidip evleneceklerini bildirir ve gereğinin yapılmasını saygıyla arz ederler. Kolay değildir, yıl 2111’dir ve bu zamanda evlenen çiftler arasında hile hurda olması tabii ki olacak şey değildir. Süreç işlemeye başlar ve çift önce Vatandaşlık Kaporta Dairesine gider. Daire çalışanları evlenecek Kerem ile Aslı’yı ayrı ayrı odalara alır ve çeşitli testlerden geçirirler. Bu testler diyelim, nostaljik “Turing Testi”, diyelim “Zaman Farkındalığı Testi”, diyelim “Hemşerim, Ruhsal Sıkıntın Var mı?” testi, diyelim “İyi Öpüşme Testi” dir. Sonra çift karanlık bir koridordan ayrı ayrı geçirilir ve EMaR_DemaR_199 çekilir (2100’lü yıllarda kullanılan bir cins MR). Daha sonra sonuçlar bir rapor şeklinde hem merkezi otoritenin kayıtlarına hem de evlenme isteğinde bulunan çifte iletilir. Diğer raporlar bizi pek ilgilendirmez ama EMaR_DemaR_199’un sonuçları gerçekten ilginç:

EmaR_DemaR_199 Test Sonuçları
Analiz(Kerem): Bir düzine takma diş, bir adet tam otomatik katarakt temizleyicisi, beyine yerleştirilmiş çift şekerlemesavar; kıymıksız, iki yongalı “fesüpannallah” deme tetikçili cinsel düş dizginleyicisi; nani-nano karaciğer destekleyicisi, yedek nefes alıcılar, kendi kendini şoklar, su ısıtmalı kalp; akıllı karbondan yapılmış en iyi cins prostat kelepçesi; yarı yapay testis ittirgeci; hamamda türkü çığırma destekli lenf sistemi; beş litresi asil, kalanı sefil kandan oluşmuş bir dolaşım sistemi; atıktan yakıt ve nohut üreten jeneratörlü çakma kutu kutu penseler... Mamül %60 ettendir. Seri nolar:Falan filan, fişmekan. Özgül ağırlık: Cin Ali hoptan sekizi.
Analiz(Aslı): Bedenin muhtelif yerlerinde kullanılan otuz kilo silokon, nanokon, aşağı ve yukarı yukon; 20 kilo aliveveliminyum; bir litresi organik kalanı biyonik kandan oluşmuş dolaşım sistemi; açılıp kapanması kendinden menkul bir üreme sistemi; güneş lokmalarını çiğneyerek enerji üreten dırdırminyum alaşımlı bir çene; hidrojenden su üreten, ek depolu, neden tetiksiz ılık ağlama suyu mikro motoru; platin diz kapakları ve oklavalı kol kemikleri; üç leblebi ağırlığında onsekiz çekirdekli, artı ve eksi iyon yağmurlu L beyincik; yaprak dolma şarjlı, her daim “neneme gitcem” söylemli, papağanakolik hafıza yonga destekleri; yalnızca geceleri çalışabilen 25 numara ak ve karaciğer yağlama servisleri... Mamül %70 et dışı malzemeden üretilmiştir. Seri nolar: Yürü de ense tıraşını görsünler, üstüne de sevsinler 72’si ve dol dolap beygiri yeşili... Özgül ağırlık: Kartal Pendik, gittik geldik kırk sekizi ve kırk dokuzu... Analiz sonucu: Özgül ağırlık değerlerinin uyumsuzluğu ve uygunsuz oranlarda beden oluşum bileşikleri nedeniyle bu evlilik gerçekleşemez. Öneri-1: Çiftler birbirilerini “çapraz üreme deneme” banka laboratuvarlarında görebilir ve “hissedebilir”ler. Öneri-2: Kontrollü olarak sistem dışına çıkma seçeneği olan “hazım haz olsun” makinelarına üç zaman için bağlanılabilir. Öneri-3: Kerem’in yanması, Aslının makine yağı katkılı motorinolatalardan günde üç bardak soğuk soğuk içimesi sağlanabilir. Öneri-4: Fişler çekilerek tamamen sistem dışına çıkılabilir.

Gün Bugün, Boşuna Ötmez Ötzi Eri
Kerem ile Aslı’nın başına gelecekleri bir çok bilimkurgu yazarı tam elli yıl öncesinden görmüş. Türümüz, yani insan türü pupa yelken yapma bedenlere doğru gidiyor. Kan, karaciğer, kalp, böbrek, deri vs. artık arkadan destekli ya da içten yanmalı olarak insanlara eklenebiliyor. Yalnızca teknolojik aletlerle değil hayvanlardan elde edilen kimi beden parçalarına da sahibiz bugün. Örneğin domuz ciğeriyle insan yaşatıyorlar. (Domuzları mübarek hayvan sınıfına almayı düşünsek mi ne?) Ya klonlamaya ne demeli? Öte yandan Siborg (teletcan; yarı insan yarı makine) , android (insan gibi görünen ve davranabilen organik malzemeden üretilmiş robot; çakmacan; tut ki andropoz erkeği) ve robotlardaki (düz dıtdıt)organik/metalik/elektronik/nanonik/platonik üretilen parça sayılarının artmasıyla nasıl bir nüfus, yönetim ve kişi yapısıyla karşı karşıya kalacağız? İleride bir grup metal ve ametal alaşımı tipler Taksim’de “Dıtdıt’lara özgürlük!”, “Kahrolsun insan emparyalizmi!” diye bağıracak olursa ne halt edeceğiz? Tül ekranın arkasından dışarı mı bakacağız? Ya bir android (çakmacan) ile bir siborg (teletcan) köyü arasında tarla açma, mera kapma, petrol sondajı yapma ya da bor banyoları nedeniyle ortaya çıkacak olan silahlı çatışmayı hangi yasalarla önleyebileceğiz? O günlere hazır mıyız? Öte yandan sorun yalnızca insan, teletcan, çakmacan ve düz dıt dıtlar arasında değil. İleride hayvanları da, estafurullah, estek köstekle insanlaştırcağız; bir koyunla bir insan ya da bir kediyle bir saksağan arasındaki sorunları nasıl çözeceğiz? Örneğin, kurban bayramında Münir Ağa’nın “kescem seni” dediğini , MeKamil Kınalı’nın da “olmaz efendim, artık ben de niyetliyim,” diye ağanın ağzının payını verdiğini düşünelim. Kaçıncı Karma Sulh Ceza Mahkemesi bakacak bu anlaşmazlığa? Karga-tilki, aslan-zebra arasındaki “bu ne yaman çelişki anne” sorunsalı da başımızı az ağrıtacak türden değil... Bırakın bizim dilleri, bu durumda dünyada resmi işlerde hangi diller konuşulacak? Hangi maymunu Türkçe konuşmaya ikna edeceğiz? Kim kimi yönetecek; de buyrun bakalım “türlerin kendilerini yönetme hakkına” çay demlemeye. Örneğin, bir panda belediye başkanı olmak isterse “yassak hemşerim” türü cümlelerle mi zavallıyı geçiştireceğiz? Ama “eşşekler” de yönetime girmemeli pek tabii! Peki, seçmen kurbağaların oyu yarım mı sayılacak, ne zaman teletcan, çakmacan (ya da kısaca karmacan) Birleşmiş ve Pek Mutlu Türler Birlik Başkanlığına soyunacak? Sorun çok... Feminist yazar Donna Harawey 1983’de Siborg Manifestosun’da siborgun karşılaşabileceği toplumsal sorunları kadın/erkek ikilemini çözme yolunda bir eğretileme olarak kullanmış. Haraway’e göre günümüzde erkek/kadın, gerçek/yapay, beden/zihin insan ve teknoloji arasındaki karşıtlıklar tedavülden kalkmaktadır. Çünkü yavaş yavaş ortaya çıkan/çıkacak olan siborg türü yapılar bizleri buna zorlamaktadır. “Siborg insan mıdır, makine midir?”, “Siborgun hakları ne olmalıdır?”,”Cinsiyet ayrımına göre sınıflanmış dünyada siborgun yeri nedir?”,”Fabrikadan yeni çıkan bir siborga hangi renk zıbın giydirilmelidir?” gibi sorulara gerçekten ne yanıt vereceğimizi bilmiyoruz. Zıbın için mor rengi öneriyorum... Öte yandan bu sorular silsilesi ya da akıl silkelemeleri bizleri, “İnsan nedir?” hatta, “Canlı nedir?” sorularını sormaya da yöneltebilir. Bu durumda yaptığımız bütün tanımları gözden geçirmemiz gerekmektedir. Fransız düşünür ve romancı Baudrillard’sa daha ileri giderek, 1990 yılında yayımlanan Kötülüğün Şeffaflığı adlı eserinde “hepimiz transseksüeliz,” der. Tabii bunu, Kastamonu Kamyoncular Kahvehanesi’nde söylemek biraz sıkar. Ancak Baudrillard’a kulak verdiğimizde, cinsiyetler, politikalar, ekonomi ve sanat alanındaki ayırt edici özelliklerin ortadan kalktığını göstermek için transseksüel terimini kullanmanın pek de kötü bir seçenek olmadığını anlarız. Kim bilir, belki de bir, iki on yıl içinde Kastamonu Kamyoncular Kahvehanesi’ne kadınlar, sonraki altı ay içersinde de diğer cinsiyetlere sahip olan insanlar müşteri olarak girmeye, hep birlikte okey oynamaya ve maç günlerinde de kendi takımlarını desteklemeye başlayacaklar. 1992 yılında “Earth in the Balance” adlı makalesinde Gore, bırakın kadın/erkek/siborg üçlemini, bugün insan kitlelerine sağlanan hakların gelecek insan nesillerine daha şimdiden tanınması gerektiğini savunuyor. Bir çevre felaketinden kurtulma reçetesi olan bu öneri aynı zamanda doğanın da bizler kadar hak sahibi olması gerektiğini de kapsıyor. Şimdi başa dönelim. Yıl 2111, mevsim sonbahar, günlerden de elim sende! Yoldayız ve yalnızız! Birden, önümüzde seyreden kendimize benzettiğimiz birini görüyoruz. Acaba bu kişi, yüzde kaç insan ya da yüzde kaç makine? Öncelikle bunu öğrenmek istiyoruz. Yanına yaklaşıyoruz ve soruyoruz: “Afedersiniz, siz yüzde kaç insansınız?” Muhatabımız bize dönüyor, “Ben,” diyor, “sek teletcan’ım!” Mut la nı yo ruz ve teletcandan varsa atıktan yakıt ve nohut üreten jeneratörlü çakma kutu kutu penselerimiz için paketlenmiş atık tozu rica ediyoruz. İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen insan! Kaynaklar Başka Dünyalar Mümkün/Bilimkurgu Siberpunk ve Siyaset, Derleyen K.Murat Güney, Varlık Yayınları, 2007
http://www.anarkotopya.com/yazi/siborg-manifestosu---dona-haraway http://acikarsiv.ankara.edu.tr/fulltext/665.pdf Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, 12 Eylül 2008 KORAY ÖZER

1 yorum:

Adsız dedi ki...

iyi ki.. o zamanları görmeyeceğiz.. dedim..
ama bana dokunmayan yılan demeyi bi türlü öğrenemediğimden..
korkup gittim ..

iyileştin mi sen..
=)

atalett....

 
bu blog "atalet"le yapıldı